13 Mart 2012 Salı

İnsanlık Zamana Yenildi!

Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nin yakılması, ikisi eylemci, biri otel çalışanı 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylara ilişkin davada mahkeme bugün zaman aşımı bakımından tarihi bir karar verdi. Mahkeme, davanın zaman aşımından düşmesine karar verdi. Haberin devamı için linke tıklayınız.

O Ağacın Altında...


Türk sanat müziğinin önemli bestekârlarından Yusuf Nalkesen'in unutulmaz eseri "O Ağacın Altı" şarkısını bilmeyeniniz yoktur.Eski Türk filmlerinde sevgililerin kaçamak buluşmalarına ev sahipliği yapan ve isimlerini kendi yaşadığı sürece gövdesinde taşıyacak olan o ağaç... Şarkıda sözü edilen o ağacın Küçük Çamlıca'da olduğu söylenir. Dün gece tesadüfen benim yolum da Küçük Çamlıca'ya düştü. Eee oraya kadar gitmişken "O Ağacın Altı" tesislerine de gitmeden olmazdı.

"İstanbul ayaklarımın altında" dedirten nadir yerlerden biri orası.Labirent şeklinde birbiri içine geçmiş cafelerden gelen nargile kokuları sizi tamamen farklı bir dünyaya götürüyor.Közde pişirilmiş Türk kahvesine de doyum olmuyor doğrusu.


Çoğunluğunuz biliyordur belki İstanbulluların büyük ilgisini gören "O Ağacın Altı" tesislerinde Bambi Cafe hizmet vermeye başladı. Ayrıca düğün, nişan gibi organizasyonlara da ev sahipliği yapıyor.


Uzun lafın kısası, ahir ömrümde ilk defa gittiğim "O Ağacın Altı" eşsiz manzarasıyla beni benden alan yerlerden biri. Bilen bilir, çok kalabalık ve gürültülü yerleri pek sevmem. Elimde olduğu kadar da kaçarım İstanbul'un yoğunluğundan. Ama Küçük Çamlıca bu yaz müdavimi olacağım yerlerden biri gibi görünüyor.



Hadi Hayırlısı :)

BAZEN...

Öyle zamanlar gelir ki bazen, küçük bir rüzgar burnunuza onun kokusunu getirir. Hemen canlanır anılarınız hazırda bekleyen bir asker gibi. Ne kadar acı verse de karşı koyamazsınız onlara. Öyle ki o koku bütün gün onu düşünmenize sebep olacaktır. Hatta birlikte gittiğiniz yerlere gideceksiniz ayaklarınız geri geri giderken... O zamanlar iki kişi gittiğiniz o yerlere şimdi tek gitmenin acısını bir kez daha yaşayacaksınız. Beraber oturduğunuz masaya oturacak ve bir çay söyleyeceksiniz belki de… Garson size bakacak ve siz yine dertleneceksiniz. “O da geliyor mu buraya acaba?” diye düşünecek etrafta ondan izler aramaya başlayacaksınız. Acılarınıza bir yenisi daha eklenecek siz çayınızı yudumlarken. O masada konuştuklarınızı hatırlayacak ve gözlerinizin dolmasına içten içe kızacaksınız. Kalbiniz bir kez daha kararacak. Belki yeminler edeceksiniz bir daha aşık olmamaya. Hayatınızı sorgulayacak ve her şeye yeniden başlamaya karar vereceksiniz o masada. Tabi onsuz bir hayata…

Ama için için biliyorsunuz akşam güneş yavaş yavaş batmaya başladığında aklınıza düşecek ilk kişi olduğunu. Aynı gökyüzü altında yaşadığınızı düşünerek, günün birinde karşılaşma ihtimalleri üzerinde duracaksınız ve bir karanlık geceyi daha sabah edeceksiniz onun anılarına sarılarak… Siz unutmaya çalıştıkça geceleri kâbusunuz olacak anılardır bunlar. Her gün size yemin ettiren ama akşam olunca da bozduran…

Sonra bir sabah karar vereceksiniz ve bunun diğerlerinden farklı olduğunu düşüneceksiniz. Artık onu unuttuğunuzu, acı vermediğini tekrarlayacaksınız kendinize. Akşam yatarken ilk onu düşünmeyecek sabah kalktığınızda ilk o aklınıza gelmeyecektir artık. İçten içe de inanırsınız buna. Günler sonra dışarı çıkacak, insanların arasına karışacaksınız belki de. Başarmanın size verdiği gücü fark edeceksiniz. Kuşların cıvıl cıvıl seslerini duyacaksınız aylar sonra. Çiçeklerin kokusunu çekeceksiniz içinize…

Ta ki, onunla bir yerlerde yollarınız kesişene kadar. Evet, bundan sonra ne yaparsanız yapın nafiledir. Onu unutmak için verdiğiniz bunca emek silinip gitmiştir. Size göre yarım kalmıştır hikâyeniz. Daha birlikte yapacağınız çok şey varken bir anda koskoca yalnızlığınızla baş başa kalmışsınızdır. Bu yüzden belki de bu kadar çok acı çektiniz. Çünkü yarım kalmış hikâyeler bitenlere göre daha çok acı verir.

12 Mart 2012 Pazartesi

İSTANBUL'DA FACİA!!!

İstanbul Esenyurt’ta bir alışveriş merkezi inşaatının şantiyesinde işçilerin yatakhane olarak kullandığı çadırlarda çıkan yangında 11 işçi hayatını kaybetti. Şantiyede vinç operatörü olarak çalışan bir işçi, yangında hayatını kaybedenler arasında Van depreminden kaçıp gelenlerin de olduğunu söyledi. Yangınla ilgili şantiye şefi de dahil olmak üzere 5 kişi gözaltına alındı.Haberin devamı için linke tıklayın.

6 Mart 2012 Salı

Etkinlik Sosyal Ağı: Korebe.com

Geçenlerde sosyal medyadan ve sosyal medya diye tabir edilen bir takım arkadaşlık sitelerinden dert yanarken bir habere rastladım.İnternetteki alakasız sitelere bir tanesi daha eklendi diye açıkçası kendi kendime sinirlendim. İnsanları bilgisayarlara bağımlı hale getiren bu tüketim çılgınlığına bir dur diyen yok mu Allah aşkına? Neyse gündemden uzaklaşmayayım diye haberi okumaya başladım. İlk bakışta gayet iddialı gördüğüm site kendini diğer sitelerden öyle bir ayırmış ki sitesine girip bakmaktan kendimi alamadım. Korebe.com kendini asosyalleştiren sosyal ağlardan ayırıp farklı bir yere koymuş ve kendini etkinlik sosyal ağı diye tabir ediyor. Evet, açıkçası ilgimi çekmedi desem yalan olur. Haberde, 'insanları sosyalleştiren korebe.com düzenlediği etkinliklerle sizlere yeni insanlarla tanışma imkanı sunuyor' diyordu. Neyse girdim siteye ve üye oldum. İlk başta üye olmamın tek sebebi onun da diğer siteler gibi olduğunu kendime ıspatlayacağım düşüncesiydi.Ben ön yargılarımla siteye verip veriştirirken farkında olmadan etkinliklerle baya haşır neşir olmuşum. İtiraf etmeliyim ki sitenin hakkını vermişler. En azından etkinlik anlamında. Bütün güncel etkinlikler sitede yer alıyor ve facebook profilinizle üye olduğunuz site sizinle aynı zevklere sahip insanları sizle eşleştirirken onları etkinliğe davet etme imkanı veriyor. Gerçekten şimdiye kadar ki sitelerden farklı bir özelliği var korebe.com'un."Yenile Hayatı" söylemiyle hareket eden site sizleri bilgisayar başında tutsak etmiyor. Kendileri için tahsis ettikleri bir servis numarasıyla rumuzunuzla birlikte davet gönderirken kendi telefon numaranızın karşı tarafta görünmemesi de gizliliğe önem verdiğini kanıtlıyor. Site nedir ne değildir diye internette araştırma yaparken sitenin Sosyal Dna adı verdikleri bir sistemle sizi diğer kullanıcılarla eşleştirdiğini öğrendim. Yani karşınıza sizin tam tersiniz birinin çıkması neredeyse imkansız. Ama doğruyu söylemek gerekirse benim için en önemli özelliği, etrafımızın makinelerle kuşatıldığı ve bilgisayarlara, akıllı telefonlara bağımlı olarak yaşadığımız şu zamanda bizlere etkinlik fırsatı sunması. Ara sıra, işten güçten başımı kaldırıp böyle aktivitelere katılmak nefes aldığımı hissettiriyor bana. Uzun lafın kısası korebe.com düşündüğüm gibi bir çöpçatanlık sitesi çıkmadı. Aksine bu yorucu şehir hayatına düzenlediği etkinlikleriyle renk katacağını düşünüyorum. Neyse siz bu yazıyı okurken ben biraz daha etkinliklere bakayım. Belki bir etkinlikte karşılaşırız belli mi olur?

4 Mart 2012 Pazar

Sebebi Var!

Her sözün, her cümlenin her yazının bir sahibi var şu hayatta. Onun için yadığımız ama onun haberinin olmadığı yazılar... Kelimelerin kalemin ucundan çıkmasının bir sebebi var. Bana şu anda bu yazıları yazdıran duyguların bir sebebi var. Bu bloğu açmamın ve içimi buraya dökmemin bir sebebi var. Özellikle kendimi iyi hissetmediğim, kendime haksızlık yapıldığını hissettiğim zamanlarda kaleme aldığım yazılarımın sebebi var. İçimi buraya döküp, haksızlığı buraya yazmamın sebebi var. Yazılarımın sebep olduğu kişinin buradan haberi olmasada benim de içimi döktüğüm, dertleştiğim burası var. Bazen yan yana otururken bile yabancılaşabiliyor insan birbirine. Ufak bir tartışma, küçük bir kalp kırıklığı ona bir yabancı gibi bakmanıza sebep oluyor mesela. Bazen hiç tanımamış gibi bakarken, aşık olduğum adam bu muydu dedirtebiliyor size... Evet, bu akşam üstü bana bu satırları yazdıran sebep de şuan o yabancılaşma duygusu. Mahvediyor insanı. En azından kahrolduğumu hissettiriyor. Size de olmuştur böyle anlar.Karşınızdaki içini dökerken, şikayetçi olduğu şeyleri acımasızca, ağzından ateş çıkarmış gibi bir bir vururken yüzünüze, şoka uğramış gibi bakmış hiç bir şey söylemeden gülüp geçmiş olabilirsiniz. O an hiç bir şey söyleyememenin verdiği sinir ve hırsla aklınızdan bir sürü şey geçirebilirsiniz ona dair. Ona karşı hissettiklerinizin tam tersi şeyler... Hani derler ya kesseniz kan çıkmaz diye işte o anki sinirle (içinizden) söylediğiniz şeyler... Canınızın acıdığını, içinizden bir şeylerin koptuğunu hissettiğiniz o an gözünüz hiçbir şey görmez olur. Çıkıp gitmek, saatlerce yürümek istersiniz. Benim istediğim gibi. Sonra daha iyi görebilirsiniz.Kimin haklı kimin haksız olduğunu. Netleştirebilirsiniz ve hatasını anlamasını istersiniz, hatta tüm kalbinizle bunu dilersiniz.Ondan gelecek bir özür için... Bekler, bekler, beklersiniz. Ama ne bir özür ne de bir mesaj alırsınız. Sonra öyle bir dünyanın olmadığını anlar kadın ve erkek ilişkisini sorgulamaya başlarsınız. Kadınların makus talihine küser ve kırılan kalbinizi kendi kendinize sarmayı öğrenirsiniz.Sonra belki de benim gibi bir evin içinde Tv'de saçma sapan bir program izlerken yalnızlığınıza üzülebilir, sonra da yaşadığınız hayal kırıklıklarını düşünüp halinize şükredebilirsiniz.